Müdavim Arapça’dan dilimize
geçmiş bir kelime. Anlamı devam etmekte olan . Peki nedir müdavimlikteki çekici
olan nokta? Aynılığın, tekerrürün sıkıcı sayıldığı ve tercih edilmediği,
sürekli farklılığın arandığı bir zamanda yaşarken müdavimlik neyi ifade ediyor?
Her ne kadar farklı deneyimleri,
yeniliği, hareketi, bereketi seven bir insan olsam da alışkanlıklara, eski’ye
dair olan şeylere de vazgeçemediğim bir zaafım var, iflah olmaz bir müdavimim. Bir
mekana gidiyorum ve garson ben istemeden çayımı getiriyor yahut “oooo hoşgeldiniz gözlerimiz yollarda
kaldı, nasılsınız?” diyor ya, o an dünyada benden mutlusu yok. Bir yerde her zamankinden diyebilmek, o an orada
tanındığımı hissetmek benim için çok önemli.
Mesela geçen akşam Kahveci
Mustafa Amca Jeans’e hem bir çay içmek hem de İstiklal Caddesi’nde uzun bir
yürüyüşten önce biraz soluklanmak için uğradım. Yağmurlu bir hava, ortam sakin,
herkes muhabbetinde, samimiyetin koklanabilir bir şey olduğunu düşündüren “o an”lardan biri. Çayları getiren genç
adam vermeden önce bardağın içindeki çay kaşığını ve yanındaki şekeri aldı, “şekersizdi dimi?” dedi. İşte böyle
anlar benim için özel anlar çünkü bilenler bilir Kahveci Mustafa Amca Jeans her
gün yüzlerce insanın gittiği, her daim kalabalık bir uğrak yeridir. Eğer buna
rağmen hatırlanabiliyorsam ben o mekanın müdavimi olmuşum, bir miktar da olsa
oraya aitim artık.
Yahut Sait Başer’in Keyfiyet
Sohbeti. Kısa bir dönem sıklıkla gitmiştim ama neredeyse 1 yıldır ara verdim.
Geçenlerde bir Cuma akşamı rastlantı eseri o saatlerde Üsküdar’daydım ve Divan
Edebiyatı Vakfı’na uğramak geçti içimden. Gittiğimde ders başlamıştı. Kıyıya
iliştim ve dinlemeye başladım. Sait Hoca’nın cümlesi biter bitmez bana dönüp hoş
geldin demesi, hal hatır sorması, uzun zamandır gitmeyişimin araya bir mesafe
koymamış olması, unutulmamış olmak o kadar güzel geldi ki.
Örnekleri çoğaltabiliriz ancak
her şeyin çok hızlı aktığı, her gün sürüyle insanla tanıştığımız bu hayatta
unutulmamak, bir yerlere ait hissedebilmek nadir rastlanır bir keyif haline
geldi ve ben sırf bu hissi sevdiğim için aşina olduğum yerlere gitmeyi tercih
edebiliyorum.
Arkadaşlarım neden hep aynı
yerlere gittiğimi soruyor, bu yazıyı At Pazarı/Eski Kafa’da yazıyorum ve buharı
tüten tarçın çayım daha ben istemeden “Üstad
nerelerdeydin?” sorusu eşliğinde masama geldi. Bu sevilmeyecek bir şey mi?
"Ezberlenmiş bir hayatı yaşıyoruz" dediğimde bana kızan arkadaşlarım var. Ya ben böyle seviyorum. Kendimi yabancı hissedeceğim soğuk bir mekanda berbat bir kahve içmek yerine Mustafa Amca'nın yerine gitmek daha iyi değil mi zaten? Çayı da güzel hem. Lena'nın da çayı güzel.
YanıtlaSilBu durumun tek istisnası yeni yerler görme ihtimalinin ortaya çıkması. Gezmek söz konusu olunca işler biraz değişebilir.
yeni yerler keşfetmeye çıkmak ayrı bu ayrı. hep aynı yerlere gidilmez tabiki ama o yeni yerlerden güzel olanlara da müdavim olmak lazım :)
Sil