13 Mart 2012 Salı

üniversite

Üniversite öğrencileri

Üniversitedeyken solcu oldum ben biliyor musun sevgili okuyucu. Çünkü bu memlekette insanlar genelleme yapmaya bayılıyor. Al bak ben de yaptım bir tane, çok kolay.

Üniversitelerde öğrenciler 3 başlık altında toplanır. Sağcılar, cemaatçiler ve solcular.

Sağcılar, ne mutlu Türk’üm diyene, Osmanlı nesliyiz, şerefsiz Apo çerçevesinde dönen konuşmalar yapan Alparslan Türkeş’in asil evlatlarıdır. Onlara göre ordu, millet el eledir. Aralarında hiçbir problem yoktur. Türkiye demir yumruktur ama “bir de şu Kürtler olmasa”dır. Bütün devletlerin ülkemiz üzerinde hain planları vardır. Bu gençler basmakalıp birkaç cümle ezberler, okumaz, düşünmez, yazmaz. Çok üzülerek söylemeliyim ki sığ insanlardır. Şehitlik kavramını anlayamadıkları için her şehit haberinde bir vaveyla çıkarırlar. Milliyetçiliğin dine tecavüz etmesiyle doğmuş gayrı meşru çocuklardırlar.

Cemaatçiler genel olarak iyidir. Severim onları. Güzel pilav yaparlar, tatlı tatlı sohbet ederler. Ama en ufak bir olayda saklanacak delik aramaları, haksızlığa karşı ses çıkarmamaları, “aman bizden bilmesinler”ci kaypak duruşları midemi kaldırır. Kendilerine, bu doğrudur diye verilen her şeyi doğru kabul etmeleri, düşünmemeleri beni çileden çıkarır. Yapamam. Onlardan biri olamam.

Solcular da kendi içinde pek çok gruba ayrılır ancak geneli özgürlüğe, farklı düşünceye saygı duyar. Ruhlarında asilik vardır. Klasik devlet anlayışına göre anarşist sayılırlar ancak onların da kendine göre bir düzeni, nizamı vardır aslında. Dogmaya şiddetle karşıdırlar ki ben bu noktada onlardan ayrılırım.

İnsanın hareket edebilmesi için önce bir başlangıç noktası bulması gerekir. Eğer belli bir başlangıç noktanız yoksa hareket etmiş sayılmazsınız. Bu referans nokta –insanın hiçbir şeyin bilgisine sahip olmadığını düşünürsek- mecburen bir dogma olmalıdır. Eğer bu referans noktasından hareket etmenin zarar verdiğini görürsek aynı yoldan geri döner, başka bir dogmaya inanır ve ona göre hareket ederiz. Ama hareket edebilmemiz için en azından bir adet dogma, referans noktası kabul etmemiz gerekir.

Üniversitelerde benim gibi düşünen, itidalli, aklın öncülüğündeki tutarlı yaşantı mantığını benimsemiş insanlar hiç mi yok? Var. Ama o kadar azız ki bir başlık altında dahi toplanamıyoruz. Bir şekilde hep diğer 3 gruptan birine dahil ediliyoruz. İşte ben de bu yüzden üniversitedeyken solcu oldum. Kendim olmadım da, ülkücülerin ve cemaatçilerin gözünde solcu oldum. Solcular da beni pek benimsemedi ama bir arkadaşım bana “sağ gösterip sol vuruyorsun” demişti.

Keşke hiçbir şeyci olmadan üniversite okunabilen bir ülke olsaydık. Babamın üniversite yıllarında başından geçmiş bir anekdotla toparlıyorum.

80 öncesi üniversite gençliği.  Babam İTÜ Taşkışla Kampüsü İnşaat Fakültesinde okuyor. Yurtta kalıyor. Okulda ve dışarıda birbirini kıran ülkücülerle komünistler yurtta birbirlerinden küçük tüp, tencere, tabak alıyor. Yan odaya pişen yemekten de götürülüyor. Babam ülkücülerin odasına gidiyor ki ne görsün rakı sofrası kurulmuş, gel kardeşim gel sende diye davet ediyorlar. Yahu arkadaşlar siz ilahi Kelimetullah için Allah-u Ekber demiyor musunuz, bu ne hal diye soruyor, gülüşüyorlar. Komünistlerin odasına gidiyor, her yer kule gibi kitap yığınlarıyla dolu, biri bir şeyler okuyor, diğerleri pür dikkat onu dinliyor. Yahu arkadaşlar siz komünist değil misiniz, ne bu hep oku, oku, neden votka içmiyor, eğlenmiyorsunuz diyor, eğer içki içersek kafamız bulanır, Das Kapital’i anlayamayız ki diyorlar.

O günün ülkücüleri ile bugünün ülkücüleri arasında hiç fark yok. Ama o günün solcuları da kalmadı artık. Okuyan, araştıran, merak eden, düşünen o kadar az insan var ki…

Unutmadan babam da üniversitedeyken solcu kabul edilirmiş, gerçi hiç kavgaya karışmamış ama kitlesel bir dindar gençlik hareketi de olmadığı için mecburen solcu olmuş. Sonrasında Milli Görüş, Milli Gençlik Vakfı ve fanatik bir dindar gençlik hareketi var ama üniversitelere entegre olamadılar bir türlü. Halbuki Erbakan bir akademisyen, bir bilim adamıydı. Neyse, şimdi onlar da kalmadı.

Üniversite gençliği denince aklıma ne geldiğini size söyleyeyim mi? Okula mecburen giden, sınav haftası ders çalışan, onun dışında boş gezen, 22-23 yaşlarında ama o yaşına kadar bir işin ucundan tutmayı öğrenememiş, balık hep eline verilmiş, hiçbir şeye tam bir inancı olmayan bu yüzden hayat amacını bulamayan ve bu boşluğu tütün, alkol, seks, müzik, sinema gibi şeylerle dolduran, kelimenin tam anlamıyla vakit öldüren bir güruhtur üniversite gençliği. Ve ben de o güruhun içindeyim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder