8 Mart 2012 Perşembe

saramadığımız yaralarımız-I


1789-1790 Fransız Devrimi ile modern milliyetçi düşünce doğdu ve ceremesi bugün dahi çekilmeye devam ediyor.

Avrupa tarihindeki ilk milliyetçi hareketler Napoleon istilası altındaki Almanya’da görüldü (1804-1815) aynı yıllarda Rus işgalindeki Polonya’da güçlü bir milliyetçi akım doğdu. Akabinde Osmanlı Devletine karşı ayaklanan Yunanistan(1821), Avusturya İmparatorluğu’na karşı ayaklanan Macarlar(1848), sonrasında Çekler, Sırplar yoluyla milliyetçilik akımı Orta Avrupa’ya taşındı. 1870’lerde Rusya’da doğan Pan-Slavizm akımı da yayılmacı milliyetçiliğin ilk örneklerinden biridir.

Bu çerçevede bugün ülkemizde etkilerini şiddetle hissettiğimiz milliyetçilik akımı incelenecek olunursa “Ermeni Sorunu” hatta “Kürt Sorunu” daha net anlaşılabilir. (Bu meselelerin birer sorun olarak incelenmesi bana kalırsa hala anlaşılamamış olmasından ileri gelmektedir.)

Kronolojik olarak inceleyecek olursak;
  • Hınçak Partisi üyelerinin girişimleriyle gerçekleşen 20 Haziran 1890 Erzurum İsyanı ve 15 Temmuz 1890 yılında İstanbul’da gerçekleşen Topkapı Nümayişi,
  • 1892-1893 yıllarında Kayseri, Yozgat, Çorum, Merzifon olayları,
  • 1894 yılında Sasun İsyanı, Bab-ı Âli Gösterisi ve Zeytun İsyanı,
  • 1890 yılında Osmanlı Bankası’nın Ermeniler tarafından basılması yine aynı yılda Van İsyanı,
  • 1903 yılında İkinci Sasun İsyanı
  • 21 Temmuz 1905’te Ermeni suikastçilerin II.Abdulhamit’e suikast düzenlemesi,
  • 1909 Adana Olayları ki çok sayıda sivil Ermeni’nin ölümüyle sonuçlanmıştır.

Bu geriye bakış bize yaygın inanışın aksine Ermeni’lerin savaş sırasında Osmanlı’ya aniden sırt dönüp kalleşlik etmediğini, uzun yıllardır millet olarak özgürlükleri için bir savaş verdiklerini gösterir. Çağın akımı milliyetçilik akımı olduğu gibi, zaten zayıflamış olan Osmanlı Devleti’nin daha küçük parçalara ayrılacak olması da yabancı devletlerin istedikleri ve bilfiil destekledikleri bir olaydır. Haliyle Ermeni’lerin I.Dünya Savaşı patlak vermeden önce de Osmanlı ile savaş içersinde olduğu gayet açıktır.

Bütün bunların ötesinde dönemin iktidar partisi olan İttihat ve Terakki de ulus devlet fikrini benimsemekte ve devletin bütün yabancı unsurlardan arındırılması gerektiğini düşünmektedir. Yine de büyük savaş sırasında Ermeni’lerin Osmanlı Devleti’ne sadık kalıp kalmayacağıyla ilgili Ermenilerle görüşmeler yapılmıştır. Bu hareketin satır arasında durum gereği Ermenilerin desteğini alıp savaş sonrasında onlardan da kurtulma fikrini okumaktayım. İttihat ve Terakki fikriyatı bugün hepimizin bildiği üzere faşizmden beslenmekteydi.

Hal böyleyken savaş sırasında gönüllü olarak taraf değiştiren yada zorla diğer tarafa çekilen Ermeniler olmuştu. Bu durum, savaş öncesinde Osmanlı Devleti’ne sadık kalacaklarını belirtmiş olmasalardı bir sorun teşkil etmeyebilirdi ancak bu şartlar altında Osmanlı Devleti 1915 yılı Şubat ayından itibaren ordu içersindeki Ermenilerin silahsızlandırılması kararı aldı.

24 Nisan 1915 yılında Anadolu’daki Ermeni Hareketi’nin ele başı olarak görülen ve Ermeni Toplumu’nun önde gelen kimselerinden 2345 kişi tutuklanarak İstanbul’dan Anadolu’ya sürüldü. Bir kısmı sürgünde öldü, bir kısmı öldürüldü. 24 Nisan Ermeni Soykırımını Anma Günü olarak tüm dünyada bilinen tarihtir ancak tehcir bu tarihten yaklaşık olarak 2 ay sonra işleme konulmuştur. Osmanlı Arşivlerine göre 413.067 kişi tehcire tabi tutulmuştur. Bu sayı kanımca günümüz şartlarında bile çok amansız bir sayıdır ki o dönemin ülke nüfusu göz önünde bulundurulursa “muazzam” olarak nitelendirilebilir.

Tehcire tabi tutulanların Suriye Çölü’ndeki Deyrizor’da kurulan toplama kamplarına gitmesi gerekmektedir. Ancak bu kamplar bu sayıda insanı barındırmak ve yaşatmak için yeterli büyüklüğe ve imkana sahip değildir. Yine Osmanlı Arşivlerine dayanan rakamlara göre bölgede 56.610 Ermeni’nin çeşitli sebeplerle öldüğü kayda geçmiştir.

I. Dünya Savaşı öncesinde Osmanlı Devleti sınırları içinde Ermenilerin dağılımı, Osmanlı 1914 nüfus sayımı istatistiklerine göre, Suriye, Halep ve Beyrut vilayetleri dahil, Kars, Ardahan ve Artvin hariç 1.295.000’dir. Savaş sonrasında kaybedilen topraklardaki Ermeni vatandaşlar bu toplamdan çıkarılırsa Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları içersinde yaşamakta olan Ermeni sayısı 1.238.000 olmalıdır. Ancak Cumhuriyet döneminin ilk nüfus sayımı olan 1927 nüfus sayımında Türkiye’nin Ermeni nüfusu 100.000 civarında gösterilmiştir.

Bu iki sayım arasında 1.138.000 insana ne olmuştur? Bir kısmı Osmanlı Devleti için savaşıp vefat etmiş olsa bile 1 milyon insan nasıl buharlaşır?

Esasen Hocalı Katliamı ile ilgili bir yazı yazmayı planlamıştım ancak olayların bir görünen yüzü bir de saklanan yüzü var. Kullandığım sayılar Osmanlı Arşivlerinden elde edilenler. Bir de bunların İngiliz, Amerikan kaynaklı olanları var ki orada durum daha da vahim. Daha ne kadar vahim olabilir demeyin, olabiliyor. Bir sonraki yazıda soykırım kavramını inceleyeceğiz ve bir ulusun zihninde nefret nasıl yeşerir, kardeşler nasıl birbirini öldürebilir sorularına cevap arayacağız.

Kaynakça:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder