14 Mayıs 2013 Salı
cipralex günlüğü
Neredeyse 2 ay oldu antidepresan kullanıyorum. Hayatımda ilk defa oluyor bu. Daha öncesinde uyku ilacı bile kullanmışlığım yoktu. Bırakın onu antibiyotik bile içmezdim. Genel olarak ilaç düşmanı bir ailenin çocuğuyum ama gel gör ki son 1 yılda vücudum koccamaan bir ilaç kutusuna dönüştü. İki haftada bir antibiyotik kullanmamı geçtim 3 aylık psikoterapi sonucu artık ilaç kullanmadan ilerleme kaydedemeyeceğim bir hale geldim. Kronik depresyondan muzdarip bünyem aşırı halsizlikten mahvolmuştu. Uyuyup uykumu alamamaktan, bulduğum her köşede sızmaktan, 2 adım yürüyemeyecek kadar kendimi mecalsiz hissetmekten ve sürekli her şeye sinirlenip, her şeyden nefret etmekten ilallah dedim.
Sonuç olarak doktorumun da tavsiyesiyle Cipralex kullanmaya başladım. Daha ilk 2 günden etkisini hissetmeye başladım. Vücudumdaki sebepsiz ağrılar, sürekli yorgunluk hissi, sabahları uyanamama problemi ilk haftadan azalmaya başladı. Sürekli tatlı şeyler yemeye duyduğum istek ortadan kalktı. Yine canım tatlı istiyor ama eskisi gibi günde 4-5 çikolata yemiyorum. Tabi bunun aşırı takık olduğum kilom üzerinde de pozitif etkisi oldu. Yavaş yavaş kilo veriyorum. Spor yapmadan kilo verilmez diye bas bas bağıran ben spor yapmadan kilo veriyorum. Daha ilaca yeni başladığım zamanlardaydı, ev arkadaşlarımdan biri nasıl hissediyorsun diye sormuştu. Biraz düşününce verdiğim cevap şu oldu. Hayat güzelmiş lan! Hakkaten hayat güzelmiş. Yani ben her şeyi bir mutsuzluk perdesi arkasından görüyormuşum. Hayatımdan ve kendimden nefret etmekle hem vaktimi hem kendimi tüketmek yaşamımın özeti olmuş. Tabiki ilaç etkisi altındaki bu sahte mutluluğa çok bel bağlamıyorum ancak gerçekten hayatta güzel şeyler olabileceğini hatırladım tekrar. İki yanında ağaçlar dizilmiş bi yoldan aşağı inerken gözlerimi kapatıp derin bir nefes çekip içimde tutmak ve nefes almanın güzelliğini hatırlamak gibi. Güneşin altında sereserpe uzanmış patilerini yalayan bir kediyi uzaktan görüp kocaman gülümsemek gibi. Düşük, yüklemi, öznesi kayık cümleler kuruyorum. Aslında şu an iş yerindeyim ve biraz da aceleye geliyor ama bu yazıyı neden yazmak istediğimi söyleyeyim. 2 gün Üsküdar'daydım. İlacımı yanıma almayı unutmuşum. Sadece 2 gün ilaç içmedim ve o korkunç sürekli uyuyayım, hayat berbat bir şeydir mottom hemen geri döndü. Buradan da anlıyoruz ki iyileşmiyorum, sadece oyalanıyorum. Bunu da doktorcuğumla konuşmam gerek. Kızacak muhtemelen ama yapcak bişey yok.
Neyse, sakin kalalım, esen kalalım canlar...
7 Mayıs 2013 Salı
Aksaray'da komşuluk ilişkileri
Evet gençler artık iyice kafalarımı yediğim için bu noktadan sonra paylaştığım yada yazdığım her şey hükümsüzdür. Yani bence okumayın. Ben olsam okumazdım. Ama eğer okursanız da sorumlu değilim yani sonra gelip vay efendim sen bizim piskolocimizi bozdun diye bana kızmayın. Hazırsak başlıyorum.
Bizim çok enteresan karşı komşularımız var. Hassas birer kedi, ürkek birer güvercin olan naif ev arkadaşlarımın dünyasını karman çorman ediyorlar. Ben biraz daha alışığım böyle durumlara sanırım beni pek öyle etkilemedi ama çok enteresan geliyor tabi. (Sonuna kadar bozuk cümlelerimden hala sıkılmadıysanız sizi sabır taşı bölümüne alıyorum)
Bu arkadaşlar benim çorap üstüne iki patik giydiğim kış günlerinde de cama, balkona böyle çıkıyorlardı. Muhtemelen yabancılar ancak nereli olduklarını çözebilmiş değiliz. Sigara içerken camdan cama birbirleriyle muhabbet ediyorlar. Konuşmalarına dikkat ettim Arap, Kürt, Alman, İngiliz, İspanyol yada İtalyan değiller. Tam da bu yazıyı yazarken ev arkadaşlarıma danıştım. Geçenlerde bir tanesini üstünde Kazakistan tişörtüyle görmüş. Ama çok enteresan abiler. Evde kaç kişi yaşıyolar bilmiyoruz ama perdeler sürekli açık olduğu için gördüğümüz kadarıyla 6-7 var. Hepsi de vücutlu mücutlu ve arkadaşım! hep mi cama yarı çıplak çıkılır! Yav sıkıldık sizi görmekten. Nedir bu rahatlığın menşei.
Sonuç olarak gayet sıradan bir öğleden sonra mutfakta oturmuş çay içip dizi izlerken kafamı cama çevirmemle günüm renkleniveriyor!
O değil de bunları aynı odanın içindeyken camdan sarkıp birbirleriyle konuşur görünce aklıma lisedeyken aynısını yaptığımız geliyor :) Aynı sınıfın içinde camlardan çıkıp birbirimizle konuşurduk. Ne malmışız, ne tatlıymışız yaa...
Bir de bunların üstünde oturan Azeri bi kadın var. Tam bir mahalle karısı tam bir ağzının ortasını yırtarım senin sürtük! denilesi insan. Yaptığı türlü türlü terbiyesizlik vardı ama en tuhafı şuydu. Bir akşam kızlarla yemek yemek üzere sofraya oturmuşuz, perde kapalı ama küçük bir kısmı açık kalmış. Bu sırada da kadın bizi dikizliyor o aralıktan. Kızlardan biri bu durumu fark edip rahatsız oldu ve perdeyi sonuna kadar çekti. Vaaay efendim bir biz mi namusluymuşuz, perde çekmekle namuslu mu olunurmuş, biz neler neler yapıyormuşuz da perdesi mi eksikmiş. Kafamıza perde mi takmıyomuşuz, yani tam bir çingene. Bütün sokak ayağa kalktı herkes camlara çıktı, tabi kadın bizden tepki bekleyerek yapıyor bunu, sinirler bi gerildi ama yemeğimize devam ettik, o da biraz daha söylenip sustu, bütün mahalleye rezil olduğuyla kaldı. Çok da güzel oldu, çok da iyi oldu. O zamanlar karşımızda bu baldırı çıplaklar değil Ömür Teyze diye çok tatlı tontiş bir teyze oturuyordu. O da daha sonra camda karşılaşınca boşverin siz onu kızlar, Allah'ından bulsun falan demişti.
O değil de Aksaray'da oturuyoz baya bildiğin sayın okuyucu, bildiğin Aksaray'da oturuyoz!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)