30 Temmuz 2009 Perşembe

mutluluk (nasıl bir istemek?)

Biz insanlar sürekli olarak birşeyler istiyoruz. Başarılı olmak istiyoruz, ünlü olmak istiyoruz, genç kalmak istiyoruz, sevmek istiyoruz, sevilmek istiyoruz... Daha pek çok şey istiyoruz. İşin özünde tüm bunları "mutlu olmak" adına istiyoruz. Yani mutluluğu kovalama hakkı da denilen şeyden dolayı, nedir o, içgüdü mü desem...
Gözlemlediğim kadarıyla bazıları ihtiyacı olduğu için istiyor, bazıları da sevdiği için. A kişisi bir kalem istiyor çünkü yazmak için bir kaleme ihtiyacı var B kişisi ise "o" kalemi istiyor çünkü onu sevmiş. Söz konusu bir kalem almak olduğunda işler o kadar yaralayıcı değil amaaa bazı insanlar evlenmek istiyor çünkü bir eşe ihtiyacı var bazıları ise evlenmek istiyor çünkü eşi olmasını istedikleri kişiyi sevmişler. İşte bu tarz noktalarda istemek sarpa sarıyor. İhtiyaçlarla ihtiraslar birbirine karışıyor.

Bana kalırsa sırf ihtiyacın olduğu için birşeyleri istemek bir bakıma zayıflık ve evet, insan zaaflarıyla var. Ama sadece sevdiği yada hoşuna gittiği için birşeyleri istemek... Ben buradan katıksız bir bencillik kokusu alıyorum.

Her zaman derim, demeye de devam edeceğim. Bütün bunları mutlu olmak adına yapıyorum, dahasını da yapabilirim. Mutluluk benim için ne şan, şöhret ne para, pul ne de iş, aş. Mutluluk benim lugatimde iç huzuru ve kafa rahatı demek. Eğer yaşamımda birşeyler beni rahatsız eder ve huzurumu kaçırırsa kendimi değil, o "birşeyleri" değiştiririm.

Mutlu olmak için istemek demiştim. Ben mutlu olmak için ihtiyaç duyduklarımı değil sevdiklerimi istiyorum ve herşeyden taviz veriyorum ama kendimden veremiyorum. Evet, bencilim de...

H.K.Ş
30.07.09

tatil!

Yola çıkıyorummm! Bavullar toplansın, pasaportlar hazırlansın, ben gidiyorum! Şimdilik kaçmama izin verilen en uzak yere! İçimden gelenlere cesaret edeceğim ve kendim gibi davranacağım. Toplumsal beklentilerin dışında, sadece kendi isteklerim doğrultusunda geçireceğim koskoca 1 AY! Bir arkadaşım bana sence tatil nedir, nasıldır diye sormuştu. Şimdi cevabım çok daha net! İnsanın rutininin dışında yaptığı herşey tatilmiş işte.

Bir sabah olsun 7 de değil 10 da kalkmak, saatlerce bir masanın başında değilde tv ya da bilgisayar karşısında oturmak. İşte haftasonu tatillerinin özeti. Eleştirel değilim yalnızca tarzım olmamasına rağmen genelliyorum birazcık.

Tabi tatil yaparken dikkat edelim AMAN tatil rutine dönüşmesin!

Tatil için planım Ürdün'e hem dil öğrenmek, hem gezmek hem de rutinimden kaçmak amaçlı bir seyahat. Bu arada Ürdün ile Filistin sınır komşusu. Belki içimdeki savaşı bitirmek adına kanlı canlı bir savaşın ortasına atarım kendimi. İçim rahat değil komşular, içim rahat değil...

H.K.Ş
29.07.09



22 Temmuz 2009 Çarşamba

hasarsızlık raporu

Hani kaskoda vardır ya, araçların hasarsızlık raporu. Hiç kaza yapmamış araçların sahip olduğu ve kaybettiğinizde geri alabilmenizin tek yolunun yeni bir araba almaktan geçtiği o rapor...

Bana kalırsa insanların da bir hasarsızlık raporu var. İçlerinde sakladıkları bir vicdan kağıdı da diyebiliriz. Büyük bir acı, bir kalp kırıklığı, ilk sevgili, ilk öpücük, ilk cinsel deneyim v.s. Bunlar insanın maddi ve manevi hasarsızlığı dendiğinde ilk aklıma gelenler. Bu ve benzeri olaylar başımıza geldiğinde bir şekilde o yönümüzün hasarsızlığını kaybediyor ve bir manada "eski"yoruz. Buna tecrübe edinmek ya da masumiyetini kaybetmek de diyebiliriz.

Araçlar hasarsızlık raporunu kaybettiğinde yeni bir araç alınabiliyor ama bir insan kendi iç dünyasında hasarsızlık raporunu kaybettiğini düşünmeye başladığında ölüp yepisyeni olarak tekrar doğma şansı yok. Yani aslında pişmanlıklar faydasız, yaşadığımız her an tek gidişlik bir biletin parçası.

Eşyalarıma hor davranırım. Benim için hasar görmeleri yada sağlam kalmaları değil, "işe yaramaları" önemli. Kendime de hor davranıyorum galiba. Ne olduğunun farkında olmadığım işlerin içine atılıyorum ama bunları mutlu olmak adına yapıyorum ya, o kadar da pişman olmuyorum.

Hasarsızlık raporum mu? Çoktan yırtıp attım...

H.K.Ş
21.07.09

Bugün önemli bir gün, unutulmamalı...

12 Temmuz 2009 Pazar

avaz

Şimdi; sinirden titreyen ellerimle ve ağlamaktan kan çanağına dönmüş gözlerimle, yapmak istediğim tek şey kafamı yastığıma bastırıp avazım çıktığı kadar bağırmak, çığlıklar atmak, yeniden ağlamak.

Terbiyesizliğe, ahlaksızlığa, saygısızlığa tahammülüm yok ama haksızlığa, çifte standarda, insafsızlığa hiç tahammülüm yok! Ne kadar kendimi yerden yere de vursam, ne kadar ah-ü vah etsemde şimdi faydasız çünkü karşımda benimkinden büyük bir ego benimkinden öte bir inat ve benimkinden fazla güç bulunduran bir el var...

Tek yapabileceğim sabretmek, dişlerimi sıkıp küfür etmemek için dilimi ısırmak. Benim olacak günü beklemek...

H.K.Ş
12.07.09

9 Temmuz 2009 Perşembe

mor

Kırmızı denkleminde bir maviydim sanki
Hem umutla savaşıp, hem umut oluyordum.
Kaybolduğum labirentleri hep ben kuruyordum.
Üstüme çöken karabulutlar, benim gözyaşlarımı taşıyordu.
Uyumsuz kafiyelerle, saçma düşüncelerle
Aklımda beş dizeyle, fırlayıp yataktan.
Tekrar dikiyordum boş bakan gözlerimi tavana.
Kırmızı denkleminde bir maviydim, evet.
O olmadan yapamazdım, varken de...
Ne işe yarardım ki,
Kararsız kalmaktan başka...

H.K.Ş
06.10.06

sen...

Ihlamur ağacının ağır, nemli, mest eden kokusu
Seni hatırlatıyordu bana.
Yalan!
Hiç unutamıyordum ki seni,
Ihlamur hatırlatsın...

H.K.Ş
06.10.06

sarmaşık

Kaderin Mary Antuanet sonu hazırladığı,
Küçük, yeşil bir umut.
Bir yıldız kadar uzak,
Göç eden bir kırlangıcın arkasında bıraktığı
Tüy telek kadar hafif...
İşte aşk bu kadar zayıf.
Bağları kopmakta olan bir sarmaşık...
Görevi, derdi, tasası, kaderi dolanmak.
İnsanın ayaklarına,
Düşürmek istercesine...


H.K.Ş
13.11.06

7 Temmuz 2009 Salı

ithaf

bu blog'un açılışı ilham perisi leyli'ye ithaf edilmiştir. :)
sena, aradığımda yanımda bulduğum ve beni aradağında hep yanında olacağım arkadaşım...
günlük tutmaya da sayende başlamıştık, blog tutmaya da öyle başladık :))

insanları güzele yönledirme gibi belki de farkında olmadığın olağanüstü bir özendirme gücün var. bu konuda üstüne toplumsal sorumluluk yüklü bence :)) senin aksine, bildiğin gibi benim ters yönde bir gücüm var. arkadaşlığımız BEN'i dengelememi sağlıyor. seninle yaptığım sohbetlerin keyfini çok nadiren bulabiliyorum muhabbetlerde. günlük hayat hayhuyla su gibi akıp geçiyor. gece yatağıma uzandığımda bugün ne elde ettim? diyorum kendime, bugün neyi düşündüm?, neyi savundum?, bugün bir işe yaradım mı?, yoksa ne zararlı ne yararlı bir köpek yavrusu gibi dolanıp durdum mu ortalıklarda... seninle geçen muhabbetlerimizin ardından, ister 5 dakikalık bir telefon konuşması, ister saatler süren masabaşı sohbetleri olsun, düşünecek birşeyler, kendimi sorgulama yada dinleme süreci buluyorum. o da olmadı bir keyif, mutluluk, bünyeye yayılan bir letafet(iskender pala okuyorum bu aralar, kelimelerimi mazur görünüz hanımefendiciğim :)))

kişisel gelişim okumayı sevmem bilirsin, çünkü kişisel gelişim rehberi bir arkadaşım var :)) bunun teşekkürü nasıl olur bilmiyorum ama benim için harika bir arkadaş olmana teşekkürüm bu ithaf olsun dedim. bu seferlik idare et :))