SPARTACUS
Kan ve cinsellik. Özellikle ilk sezonu tanımlayan kelimeler bunlar olurdu kesinlikle. Dizinin tutması için mi yaptılar bilmiyorum ama ilk sezon sınırları zorlayan bir sezondu. Sevenler bu yüzden sevdi, nefret edenler de bu yüzden etti. Bana kalırsa anlattığı epik hikayeye yakışan bir kurguya ve tatmin edici bir görüntü kalitesine sahipti. Ama o kadar kasaplık bi noktadan sonra gerçekten hiç etkilememeye başlıyor. Bunu da dizinin başarısız olduğu tek nokta olarak kaydedebiliriz. İlk sezon: Blood and Sand, orjinal Spartacus'u gördüğümiz sezon, Andy Whitfield tarafından canlandırıldı. Bence harika bir iş çıkarmıştı fakat kendisi kansere yakalandı ve iyileşemedi. Bu yüzden oyuncu değişikliklerinden hoşlanmıyorsanız Spartacus'un sadece ilk sezonunu izleyin ve bırakın. Belki bir de Gods of the Arena'yı izleyebilirsiniz. Gannicus adamım harika. Spoiler vermeden bitirmem gerekirse yıllarca Zeyna rolünde gördüğümüz Lucy Lawless bu dizide oyunculuğun kitabını yazmış. İlk iki sezon epik, son iki sezon izlemeseniz de olur ama o kadar da kötü değil.
VIKINGS
Zamanda biraz atlama yapıyoruz ve 6. yy'a geliyoruz. Esas olarak Vikingler denilen İskandinav halklarının 6.yy'da İngiltere'ye yaptığı yolculuk ve yağmaları konu alsa da, dizi bundan çok daha fazlasını vaad ediyor. O incecik, dantel gibi işlenmiş gemiler, doğa harikası çekim alanları, dizinin atmosferi, oyunculuklar, dönemin politika ve din atmosferinin iki tarafın gözünden de yansıtılıyor olması. Bunlar bu diziyi izlenilebilir kılmak için yeter de artar bile. İçinde aşk ve entrika da var ama cinsellik ön plana çıkarılmamış. Zaten çıkarılsa yalan olurdu. O soğukta sevişmeyi mi düşüneceklerdi allasen.. Gönder bakalım Vikingleri Capua'ya, iki aya nasıl bozuyorlar.. Netice: yavaş tempolu fakat çok lezzetli bir dizi. Henüz iki sezonu yayınlandı, 3.sezon 2015 yılında vizyona girecek.
DOWNTON ABBEY
Ne desem, nasıl anlatsam bilmiyorum. Pride&Prejudice bile bu kadar etkilememişti beni. Dönem dizilerinin şahı derdim, eğer sadece belli bir kesimi konu ediniyor olmasaydı. İngiltere'de 1902 yılında (sanırım) anlatmaya başlıyor 1920'lere kadar geliyor dizi. Dizi hızlı ilerliyor, bazen bakıyorsunuz iki bölümün arasında 6 ay geçmiş, sezon arasından sonra 2 yıl sonrasına atlamışsınız. Dönemin politik atmosferini yansıtmasının yanında, insan ilişkilerini ele alarak sosyolojik yapıyı da kısmen görmemizi sağlıyor. Oyunculuklar enfes. Yalnız herkes ne kadar beğense de ben Lady Mary'yi sevmedim, sevemeyeceğim. Ayrıca bir sürpriz olarak dizinin 1.sezon 3.bölümünde Türkiye ile ilgili bir ayrıntı var. Dizi hala devam ediyor. 5.sezon yolda, 2014'ün son aylarında yayına girmesi bekleniyor.
edit: 5.sezon 8.bölüm(son bölümü) 9 Kasım 2014'te yayımlandı. Ancak üzülmeye gerek yok. 4 Ocak 2015'te 6.sezon galası yapılıyor.
edit: 5.sezon 8.bölüm(son bölümü) 9 Kasım 2014'te yayımlandı. Ancak üzülmeye gerek yok. 4 Ocak 2015'te 6.sezon galası yapılıyor.
BOARDWALK EMPIRE
Bu diziyle ilgili söylenebilecek tek şey Steve Buscemi'nin başrolü oynadığı olmalı ama dayanamıyorum biraz daha yorum yapıcam. 1920 yılında 1.Dünya Savaşı'nın akabinde başlıyor dizi. Downton Abbey ile aynı dönemi farklı ülkelerde anlatması açısından beraber izlendiğinde birbirlerini destekleyen diziler sayılabilir. Dizi Amerika, Atlantic City'de, daha çok AC çevresinde geçiyor ama Chicago, New York, Philedelphia ve bir kaç farklı yer daha dizide yer alıyor. Başlangıçta biraz daha politik bir dizi. Politikacıların ne kadar kirli olduğu, seçimlere nasıl hile karıştırıldığı, içki yasağının nelere yol açtığı ve bunların bedelinin ne olabileceği etrafında dönerken dizi birden politikadan elini ayağını çekiyor ve sadece gangsterciliğe dönüşüyor. O noktada beni kırdı, en son Steve Buscemi'nin yakasından karanfili çıkardığı bölümden sonra da birkaç bölüm daha izledim. Dahasını da içim kaldırmadı. Dizi 5.sezonla noktayı koyuyor ama ben 4.sezonda bıraktım. İlk 2 sezon oyunculuk, ambiyans, diyaloglar ve olay örgüsüyle şahane. 1920'li yılların Amerika'sını görmek için bir fırsat sayılabilir. Belki 3.sezon da izlenebilir. Ama 4.sezon beni yakalayamadı.
MAD MEN
Mad Men=Donald Draper demektir. Draper olmaksızın bu diziyi düşünemezsiniz. Tam olarak hangi yılların arasını anlattığını bilmiyorum ama 50'li 60'lı yıllar. Her şey değişiyor. Renkli televizyonlar var. İnsanlar özgürleşiyor, renkleniyor. Dizi ucundan kıyısından politikayı gösteriyor ama esas odağı reklamcılık sektörü. Bide sürekli içki ve sigara içiyorlar. İnanamazsınız. Yani ben inanamamıştım. Rolling Stones konserinin kulis arkasından Hollywood'a, Broadway'e, inanılmaz lüks otellerden, hippi kulübelerine kadar her türden mekanda çekim yapılmış. Kıyafetler mükemmel, oyunculuklar mükemmel. İzlerken bir an bile dizi izliyormuşum hissine kapılmıyorum. Sanki gerçek hayat kaydedilmiş ve bize sunulmuş. Gözüme batan tek karakter Harry Crane. Çok yapmacıklı ama 7.sezon oldu hala gitmedi. Keşke ölse. Tanım: İçki ve sigara dışında herşeyi ayarında tutarak bir dönemi gözlerinizin önüne seren dizi. 7.sezon 7. bölüm yayınlandı. Sezon arasına girdi, bekle ki gelsin.
MASTERS OF SEX
Aslında bir dönem dizisi değil ama Mad Men ile aynı dönemde geçiyor olmasından dolayı buraya girebilir dedim. Dizide insanların sekse verdiği fizyolojik tepkileri ölçerek seksin kitabını yazıp, bunu sadece duyguların yön verdiği bir şey olmaktan çıkarmaya çalışan doktor Bill Master ve asistanı Virginia başrollerde. Çekimler daha çok hastane ortamında. Ama aynı zamanda boşanmış ve çalışan bir annenin çocuklarıyla ilişkisi, insanların ona bakış açısı, çocuk sahibi olmak isteyip olamayan insanlar, sorumluluk almak istemeyenler, tercihlerini değiştirenler.. Bu dizi aslında insan ilişkileri üzerine bir dizi. 1. sezon yayınlandı, 2.sezon 14 temmuz 2014'te başlıyor. En azından yazın takip edebileceğim bir dizim var.
Dönem dizilerine eklemeler olacak tabi, henüz izlemediğim ve çok iyi olduğuna dair duyumlar aldığım diziler The Sopranos ve Rome. Onları yaza saklıyorum yoksa delirmem işten değil. Fantastiklilerde görüşürüüüz.