En karaktersiz noktalama işaretidir nokta. Ne soru işareti gibi merak taşır, ne ünlemin ki gibi bir tepki. Virgül gibi yeri değişince anlam değiştiremez, noktalı virgül gibi izahat sebebi değildir. Bir kaç nokta bir araya geldiğinde daha anlamlı olabilir. Mesela 3 noktanın kendine has bir havası vardır. Ama onda da hep bir yarım kalmışlık duygusu...
Yaşamlarımız bir yazı olsaydı sadece noktalarla dolu bir hayat sıkıcı, anlamsız tek düze bir hayat olurdu. Ancak düşünüyorum da sürekli soru işaretleri, ünlemler, üç noktalar, virgüller... Hep bir bilinmezlik, tepkisellik, yarım bırakılmışlık, bekleyiş, çabucak tersine dönebilen durumlar, hiç bir şeyin olduğu gibi görünmemesi, o şekilde anlaşılmaması... Zamanla bütün bunlar kümülatif yorgunlukların müsebbibi olacaktır.
Rutin hem boğucu hem rahatlatıcı. Can sıkan bir huzur var noktada. Bir şeyleri bitirebilmiş olmanın huzuru, hiç bir değişiklik olmamasının yarattığı can sıkıntısı.
Hayatımı dönemsel olarak noktalama işaretleriyle anlatacak olursam, 15 yaşıma kadar olan dönemim masum soru işaretleri, nadiren ünlemler ve bol miktarda noktalarla süslü idi. Sonra ünlemler arttı, akabinde soru işaretleri ve üç noktalar girdi araya. Ardından iki nokta üst üste koydum sıklıkla. Kendimi anlatmak istedim, beceremedim. Virgüller doldurdu günlerimi ve cümlelerdeki yerleri değişti. Hayatımdaki anlamalar, anlamlar değişti beraberinde. Tekrar ünlemler geldi. Çok fazla ünlem ve soru işaretleri, neticede daha fazla üç nokta...
Ve sonra kalem yoruldu bütün bu karmaşadan. Birden sadece noktalar koymaya başladı. Aniden, apansız. Çünkü soru işaretlerine mecali kalmamıştı, ünlemler ağır geliyordu. Ardı sıra noktalar... Daha fazla, anlamsız, sefil noktalar... Kahrolasıca, çaresiz, ruhsuz noktalar...
Belli ki yeni işaretlere ihtiyacım var. Belki paranteze alıp konu dışı bırakabilirim bazı kısımları... Asıl sorun noktalama işaretlerini nasıl kullanacağımı bilmemem belki de... Bir kez yazılanı silemiyor olmam çok kötü, yazılma sürecini tamamen durdurmayı seçemeyecek olmam daha da kötü...